14 Eylül 2013 Cumartesi

Patlamış mı, Haşlanmış mı, Ekmeği mi? Bizce Hepsi!

Mısır sevmeyen çocuk var mıdır? Ben mısır sevmeyen bir çocuğu hiç görmemiş olmakla birlikte etrafımdaki çoğu yetişkinin de mısırı hangi formda olursa olsun aynı bir çocuk iştahı ve sevinciyle tükettiğini söyleyebilirim. Ela aşağıda açıklayacağım nedenlerden ötürü mısırla biraz geç tanışmak zorunda kaldı, ve yer yemez o da tüm çocuklar gibi bağımlısı oldu :)
Daha önceki yazılarımda Ela'nın buğday alerjisi olduğundan bahsetmiştim. Birçok insan bunu çölyak hastalığı ile benzetip karıştırıyor ancak ikisi birbirinden biraz farklı rahatsızlıklardır. Çölyak hastalığında; Glutensiz/Gluten Free denilen beslenme şekli çoğunlukla yeterli olabiliyor. Gluten; bitkisel bir protein olup raf ömrünü uzatıcı, kabartıcı ve nem tutucu özelliklere sahip olduğundan hazır gıdalarda sıklıkla kullanılıyor. Market ürünlerinin yaklaşık yüzde 80'inin gluten içerdiği düşünüldüğünde aslında glutensiz beslenmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yine de günümüzde neredeyse hemen hemen her büyük markette Glutensiz/Gluten Free reyonları ve bu reyonlarda çok çeşitli hazır gıda alternatifleri bulunabiliyor. 
Söz konusu buğday alerjisi olduğunda ise gluten ile birlikte buğday ve buğdayın bütün türevlerinden de itina ile uzak durmak gerekiyor. Buğday ve türevleri dediğimizde uzak durulması gereken başlıca besin maddelerini şöyle sıralayabiliriz; un (çavdar, yulaf, arpa, kepek, durum buğdayı), kahvaltılık tahıllar ve gevrekler, makarna, kuskus, erişte, şehriye, bulgur, irmik, ekmek çeşitleri, nişasta, hazır bisküvi ve krakerler, ev yapımı poğaça, börek ve çörekler... Liste ne yazık ki oldukça kabarık.
Biz, deneyip alerji açısından güvenli olduğundan emin olduktan sonra, Ela için uzunca bir süre pirinç unu kullandık. Pirinç unu kullanarak meyveli muhallebi (sütsüz, su ile) ve bir takım kek pişirme denemelerimiz oldu. Mahrum kalınan besinleri düşündüğünüzde bunlar çok da yeterli alternatifler değildi. Mısır ununun, buğday ununa karşı pirinç unundan daha iyi bir alternatif olması hep aklımızda olmasına rağmen, yüksek riskli bir alerjen besin olarak bilindiğinden, yaklaşık 2 yaşına kadar bu mısır unundan uzak durduk. Bu noktada dikkat; mısır alerjen bir besindir, buğday alerjisi olan çocukların bir kısmı mısıra karşı da alerji geliştirmiş olabilirler. Bu nedenle tüketiminin son derece dikkatle ve doktor tavsiyesi ile yapılması gerekebilir.
 
Kışın patlatıp, yazın da haşlayıp yediğimiz mısırın sağlık üzerinde de bir çok olumlu etkisinin olduğunu ve hatta Karadeniz yöresi insanlarının kanlı canlı ve enerjik yapılarının mısır tüketiminin fazla olmasından kaynaklandığını hep duymuşuzdur. Tam bir vitamin deposu olan mısır B1, B5, B3 ve C vitamini açısından zengin olmakla birlikte iyi bir lif ve magnezyum kaynağıdır.
 
Artık mısır bizim evimizde de hem Ela hem de bizler için hayat kurtarıcı ve leziz, üstelik de sağlıklı bir besin kaynağı halinde çok farklı formlarda tüketiliyor. Patlamış ve haşlanmış mısır ile abur cubur yiyecek kontenjanımıza hem lezzetli hem de sağlıklı alternatifler eklemiş olduk. En iyi buluşumuz ise teflon tavada mısır ekmeği oldu :) Aşağıda tarifini bulabileceğiniz mısır ekmeğini Ela'nın ekmek, poğaça, tuzlu çörek ihtiyacı için farklı form ve şekillerde pişirip kullanıyoruz. Maaile beğenerek yiyoruz dersem ne kadar leziz olduğunu anlatmış olurum sanırım.
 
Malzemeler: -bu tarif inek sütü ve buğday alerjisi gözönüne alınarak oluşturulmuştur- 
2 su bardağı mısır unu (bize en doğalı ve hasını Rize'den getiren Beyhan Teyzemize bin teşekkür)
3 su bardağı su
1/2 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı üzüm pekmezi
2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
Hazırlanışı:
Tüm malzemeler derin bir kapta karıştırılıp kekten biraz daha akışkan bir sıvı karışım elde edilir. Altını yağladığınız borcama dökerek fırında veya yağ döktüğünüz teflon tavada altını üstünü çevirerek pişirilir. Kapağı açık ve ağır ateşte pişirilmelidir.
 
Tavada pişirilen bizce çok daha lezzetli oluyor! Mısır unu ile yaptığım tavuk köftesinin reklamını da şimdi buradan yapıp, ilerleyen günlerdeki yazılarımda bu tarifi de paylaşacağımı bildiririm.

3 Eylül 2013 Salı

Evdeki Tehlike

Annelik fazla tedbirli olmayı fazla tedbirli olmak ise hafif paranoyalı bir delilik halini beraberinde getiriyor sanki.. Oyun parkına gidildiğinde; kaydırak güvenli mi, salıncak sağlam mı, restoranda; aman o sandalyeden düşmesin, sokakta; ayağı takılmasın, araba yoluna kaçmasın diye diye içsel bir dürtüyle kartal gözleri ve keskin kulakları ile radarları her daim açık şekilde gezen kaç anneyiz desem epey bir yandaş toplarım diye düşünüyorum J
Benim için bu tedbir durumunun bir de alerji bacağı var ki, işte o zaman annelik paranoya seviyem Nirvana’ya ulaşıyor!

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, Ela’nın alerjik hassasiyeti; ilgili besin maddesinin değil kendisi, sadece bulaşığı ile teması halinde dahi alerjik atak geçirtebilecek seviyede. Hal böyle olunca, onun temas ettiği ya da ona temas eden canlı ve cansız herşey bizim gözümüzde potansiyel bir tehlike unsuru haline geliyor. Böyle düşünüldüğünde, Ela’nın ve dolayısıyla bizlerin yaşantısı çok zor ve ciddi anlamda kısıtlanmış olmalı gibi gözüküyor. Ancak, aldığımız ve hayatımızda artık bir rutin haline gelmiş önlemler dizisi ile yaşamak o kadar da zor ve sıkıntılı değil.
 
Bir evin içerisi düşünüldüğünde, en çok özen gösterilmesi gereken yaşam alanı bence mutfaktır. Besin maddelerinin yuvası mutfak olunca zaten bu kaçınılmaz bir durum oluyor. Hemen hemen her çocuğun kendine ait cicili bicili tabak, bardak ve çatal kaşık seti vardır. Besin alerjisi olan bir çocuğun ise mutlaka -yalnızca kendisinin kullandığı- bir yemek seti, bardağı, hatta tencere ve tavasıyla pişirme seti olmalıdır. Bu gereçler için; eğer elde yıkanacaksa ayrı bir sünger kullanılması ya da bulaşık makinesinde yüksek ısıda yıkanması besin bulaşması riskini ortadan kaldıracaktır. Bilindiği üzere bazı besin maddeleri, örneğin yumurta, piştikten sonra oldukça zor temizlenen bir gıdadır. Bu nedenle, daha önce omlet pişirilmiş bir tavada yumurta alerjisi olan bir çocuk için yemek hazırlamak oldukça riskli bir hareket olabilir. Bu gibi ihtimalleri ortadan kaldırmanın en güvenli yolu ise bizim yaptığımız gibi ayrı mutfak gereçleri kullanmaktan geçiyor.

Mutfaktaki riskler ne yazık ki sadece kullanılan gereçlerle sınırlı değil.. Yemek yaparken elim kirli bir şekilde tutmuş olabilirim diye düşünerek dolap kulplarını, buzdolabı kapağını, bulaşık makinesi ve fırın kulplarını, yemek masasını ve tezgahı mutfaktaki işim bittikten sonra her seferinde ıslak mendil ile dezenfekte ediyorum. Ela’nın fiziksel gelişiminin ona sağladığı erişim kolaylığı kadar, yaşı gereği oynamaya başladığı taklit oyunlarının da (temizlik yapmak, ütü yapmak, yemek yapmak ki tüm bunlar içerisinde favorisidir) bu paranoyamda rolü var.

Sadece mutfak ile sınırlı kalmayarak evin hiçbir yerinde alerjen besinleri erişilebilecek şekilde ortada bırakmıyoruz. Kontrolsüz döküntü, saçıntıya karşı asla yatak odalarımızda yemek yemiyoruz. Yemek esnasında ve sonrasında el-ağız temizliği yapmadan Ela’yı öpüp koklamıyor, onun eşyalarına ve oyuncaklarına temas etmiyoruz. Sofrada kırıntıları kontrol altında tutuyor, yere dökülmesine engel oluyoruz. Aslına bakarsanız besin alerjisi bizleri olduğumuzdan da titiz ve düzenli yaptı.
 
Çocuğun yaşının bizde olduğu gibi küçük olduğu hallerde, kendi özel durumunu anlayabilmesini ve kendi kendini tehlikelerden korumasını beklemek mümkün değil. Dolayısıyla da tüm bu önlemleri ev halkının benimseyip uygulamaya geçirmesi harika, ancak yeterli değil! Ev içerisinde oluşturduğunuz koruma zincirinin tamamlanabilmesi için, evinize sık gidip gelen akraba ve arkadaşlarınıza da kısa ve net bir bilgilendirme yapmalı ve onlardan da bu önlemleri yerine getirmelerini beklemelisiniz. İçlerinde durumu sizin kadar ciddiye almayanlar ya da önlemlerinizi aşırı bulanlar olabilir. Yine de yılmayın. Çünkü yaşamadan ciddiyetinin anlaşılması zor bir durum ile başediyorsunuz. Tavsiyem, tedbiri de kontrolü de asla elden bırakmayın ve büyüklerimizin deyimi ile “eşşeğinizi hep sağlam kazığa bağlayın”.