9 Mart 2016 Çarşamba

Meyve Pastası - Fresh Fruit Cake

Uzun zamandır blog yazmaya ara vermiştim. Lakin bu ara süresince boş durmadım Ela için yeme-içme tariflerim üzerinde ArGe çalışmaları yaptım. Bir çok leziz ve başarılı keşfim oldu bu süre zarfında. Elbette bunları tek tek fotoğrafladım, tariflerimi sağa sola not aldım. Bugünden sonra yeni tariflerimi ve besin alerjisi üzerine edindiğim yeni bilgileri paylaşmaya kaldığım yerden devam edeceğim. 

Ilk paylaşımım, tam da blog yazmayı bıraktığım yerden, 2014 tarihinden.. Ela için nasıl doğumgünü pastası yapsak da hem onu mutlu etsek hem de "süt-yumurta-un" üçlüsüne bulaşmasak diye düşündüğüm zamanlardan..

Malum yaz aylarını genelde Sapanca'daki yazlığımızda maaile geçiririz. Tesadüf o ki bizim ailede kişilerin doğumgünleri genelde yaz aylarına denk gelir. Önceleri kalabalık kutlamalar iyiydi, eğlencesi boldu. Ancak Ela büyüyüp algısı geliştikçe mumları üfleyip pastayı yemiyor olmasını anlatmak zorlaşıyordu. Bu nedenle aile içerisinde alınan karar ile radikal bir değişime gidildi ve 2014 yazı itibariyle karpuz dilimlerinin üzerine mum dikip üflemek suretiyle doğumgünü kutlamaları yapılmaya başlanmış oldu. İşte bu durum Ela'nın 4. yaşgünü kutlamasına ilham verdi. 

Karpuz gerek yuvarlak formu gerekse iri bir meyve olmasıyla pasta yapmak için tam bir biçilmiş kaftan. Geçtiğimiz iki sene içerisinde farklı meyvelerden farklı şekillerde onlarca meyve pastası yaptım. Meyve pastası genel anlamda ender görülen bir pasta çeşidi olduğundan her seferinde sahnenin yıldızı olmayı başarıyor, ama karpuzdan yapılan bir meyve pastası gösteriş ve ihtişam anlamında başı çekiyor. Kavun da yine iyi bir alternatif. Ancak kırmızı rengi ile karpuz zaten şovun yarısını sizin adınıza tamamlamış oluyor. 

Meyve pastası alternatiflerini ve yapım aşamalarını detaylı olarak ileride tekrar yazacağım. Özet olarak ihtiyacınız olacak şeyler, düzgün ovallikte iri bir karpuz, çeşitli meyveler, kurabiye kalıpları, tahta çöp şiş/kürdan ve yaratıcı düşünme 😊

Ela'nın 4. yaşgünü için Pamuk Prenses ve 7 Cüceler konseptini seçmiştik. Bu konsepte uygun olarak meyve pastasını da hikaye kahramanlarının minik oyuncak figürleri ile süsledim. Partinin yıldızı olan meyve pastası yemekten sonra gelen tatlı isteğini karşılayan çok hoş bir alternatif. Bence besin alerjisi nedeniyle pasta yeme kısıtı olmayan aileler de çocuklarına meyve yedirmenin keyifli bir yolu olarak meyve pastası tasarlamayı düşünmeliler. 
Ela artık doğumgünü kutlamalarını meyve pastaları ile eşleştirdi, hatta çoğu zaman yapımında yardım da ediyor. 
Sunumu çok şık ve sağlıklı bir alternatif. Bence mutlaka deneyin. Yok ben uğraşamam derseniz, artık sipariş de alıyorum 😄

6 Mart 2014 Perşembe

Türk Mutfağı'nın Mücevheri: Mücver

Mücver; ana malzemesi kabak olan ve kızartılarak tüketilen bir sebze yemeği/mezesidir.  Bizim mutfağımıza özgü olan bu güzel yiyeceğe bazı yörelerimizde kabak köftesi de denilir. Bazı anneler içerisine patates, bazıları havuç ekler ve çeşit çeşit formda kızartılarak, fırınlanarak ve mutlaka üzeri yoğurtla taçlandırılarak tüketlilir. 

Başroldeki kabaklara yardımcı oyuncu olarak eşlik eden un ve yumurta nedeniyle, buğday ve/veya yumurta alerjisi olan kişiler tarafından bu hâli ile tüketilmesi ne yazık ki mümkün değil. 

Ancak tarifinde yapılabilecek bir kaç ufak değişiklik hamlesi ile mücveri allergy-free (alerjik olmayan) hale dönüştürebiliriz. Böylece bu muhteşem lezzet ile tanışmalarına hiçbir engel kalmaz. Nasıl mı? 

Malzemeler:
3 adet kabak
1 adet kuru soğan
1 küçük demet maydanoz
1 küçük demet dereotu
2-3 adet tatlı sivribiber
8 yemek kaşığı mısır unu - Dikkat! Mısır alerjisi olan kişilerde uygulanamaz!
2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı 
2 çay kaşığı tuz
Eğer çocuğunuzun baharatlar ile ilgili alerjik bir sorunu yoksa ve lezzeti yadırgamaz ise ekleyin;
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı kuru nane
1 çay kaşığı kimyon 
1/2 çay kaşığı karbonat

Yapılışı:
Kabakları ve soğanı rendeleyin, maydanoz ve dereotunu ince ince kıyın. Eğer mutfak robotunuz var ise soğan ve yeşillikleri birlikte rondodan geçirir ve kabakları da robotta rendelerseniz müthiş vakit kazanabilirsiniz. 
Rendelenmiş ve kıyılmış kabak, soğan ve yeşillikleri derin bir kapta harmanlayın. Karışım içerisine zeytinyağı ve tuzu ekleyin, iyice karıştırın. En son mısır ununu da ekleyerek karıştırın ve ne çok sıvı ne de çok katı olacak şekilde hafif akışkan bir kıvam elde edin. Bu kıvamı tutturana kadar mısır unu veya su takviyesi yapmak serbest :)
Bir kızartma tavası içerisine zeytinyağı ekleyerek kızdırın, kaşık yardımıyla mücveri tavaya döküp şekil verin ve önlü arkalı kızartın. 
Servis tabağına alırken tabağa kağıt havlu yayarak fazla yağı çektirmeyi unutmayın. Sıcak sıcak yavrunuza yedirin, afiyet olsun!

En az Ela kadar ben de bu lezzetin tutkunu oldum desem yalan olmaz. Sabah kahvaltısı, ikindi çayı ve hatta akşam yemeği dahi tüketimi için uygun diye düşünüyorum. İçeriğindeki yoğun yeşillik miktarı ile de miniğiniz için sağlıklı bir alternatif. Dilerseniz fırın kabı ya da muffin kaplarına döküp yarım saat kadar fırınlayarak daha da sağlıklı hale getirebilirsiniz. 

Eğer mısır ununun tadından hoşlanıyorsanız kızartarak ya da fırınlayarak her hali ile bu mücvere siz de bayılacaksınız!

9 Şubat 2014 Pazar

Epipen'i Bilen Parmak Kaldırsın


Epipen denildiğinde aklınıza ilk ne gelir? Çoğunuzun hayat kurtaran bir adrenalin kiti olduğunu bilmediğinize bahse girerim... Peki hiç anafilaksi kelimesini duydunuz mu?

Ülkemizde birçok kişinin aklına alerji denildiği zaman herhangi bir nedenle vücutta oluşan masum döküntü ve kaşıntıdan ötesi gelmez. Haliyle, "alerji" ile "ölümcül tehlike" kelimelerinin aynı cümleye konu edilebileceği düşünülemez.
Çoğu Avrupa ülkesi ile birlikte Amerika ve özellikle Kanada'da ise durum bizde olduğundan çok çok farklı. Besin alerjileri söz konusu olduğunda, hem bilinç hem de uygulamalar anlamında ciddi ileri seviyede olduklarını söyleyebilirim.
Okul çağına gelen alerjik çocukların aileleri ile okulların yaptığı toplantılar vesilesiyle çocuğa okul içerisinde -alerjisi olan besin maddesine maruz kalmayacağı şekilde- güvenli ortam yaratan programlardan tutun da, ergenlik çağında olup besin alerjisi devam eden ergenlerin konu ile ilgili hassasiyetleri için danışma hatları kurmak ve hatta alerjik ergenlerin flört hayatlarında besin bulaşması -öpüşme- nedeniyle anafilaksi geçirme risklerini ortadan kaldırmak için bilinçlendirici eğitim programlarına kadar her alanda alerjik insanların ve ailelerinin hayatlarını kolaylaştıracak ve bilinç seviyesini arttıracak detaylar düşünülmüş ve uygulamaya konulmuş.
Anaokuluna başlayan alerjik olan ya da olmayan her çocuğa ve ebeveynlerine alerji konusunda bilgilendirme eğitimi verilip alerjik bir reaksiyona maruz kalan kişiye nasıl yardım edebilecekleri de detaylı olarak anlatılmakta. Yani bahsi geçen ülkelerde yaşadığınızı ve alerjik bir çocuğunuz olduğunu düşünürseniz; okula gideceği servisi kullanan şoförden, yemek yediği alanı temizleyen görevliye, öğretmenlerinden, arkadaşlarına ve arkadaşlarının ailelerine kadar herkes alerji konusunda eğitim alıp olası bir acil durumda uygulanması gereken aksiyon planı hakkında bilgi sahibi oluyor. Bu bilinç seviyesini gerçekten ayakta alkışlamak istiyor insan!
Dün karşılaştığım bir haber ise bu ülkelerde konuya gösterilen özene olan hayranlığımı ve ne yalan söyleyeyim ülkemizde bu imkanlara sahip olmadığımız için hissettiğim üzüntü ve kıskançlığımı bir kat daha arttırdı.
Konu; alerji ve anafilaksi yönetimi hakkında bilinç seviyesini ve farkındalığı arttırmak amacıyla Kanada'da başlatılmış olan bir reklam kampanyası. Pfizer ilaç firması, Kanada'da NASCAR yarışlarında yer alan bir arabaya Epipen reklamı giydirerek onlarla sponsorluk anlaşması imzalamış. Geniş kitlelerce takip edilen bu araba yarışlarında böylesi bir farkındalık kampanyası yaratılması gerçekten etkileyici.

İnsanlar temel konuları çoktan rayına oturtmuş artık neyi daha iyi yapalım'ın peşinde...

Ben ise kendi çapımda yazdığım bu blog ile en azından yakın çevremi bilgilendirmiş olarak onların da kendi çevresindekilere öğrendiklerini aktarması ve bu durumun suya atılan taş etkisi yaratması beklentisindeyim naçizane...
Ve böyle böyle etrafımda "azıcık yedirsen bünyesi alışır" diyen bilinçsiz kişilerin azalacak olmasını ümid ediyorum.

Not: Yazının başında sorduğum sorular hakkında içinizde bir merak uyandıysa; buyrun buradan devam edin :) Daha da araştırmacı ruhlu olanlar buraya da göz atabilir...

7 Kasım 2013 Perşembe

10.10.2010


"Çarpımı bin eden bir tarihte bin bir sevinç yaşatarak doktorun Aktuğ Ertekin'in yardımıyla getirdi anneciğin seni dünyaya...." diye başlayan bir İlk Söz mektubu hediye etmişti hastane yönetimi taburcu esnasında. Nasıl hoşuma gitmişti bu ifade ve nasıl duygulanmıştım dün gibi hatırımda...
"Sağlıkla sevgiyle büyüsün Ela bebek, Ela barışçıl demek, onun da yaşamı barış, huzur, mutlulukla dolu bir masal gibi olsun." diyerek de sonlanıyor mektup. Çok özen gösterip ve severek seçip sana verdiğimiz isminin böyle de anlamlı bir açıklaması daha olduğunu da yine bu mektup ile öğrendik.

İsminin manasının hakkını veren, insanlarla, doğa ve hayvanlarla kısaca hayatla barışık güzel Ela'm 3 yaşını doldurdu. Artık resmen bebeklik çağını bitirdi ve çocukluk çağına adım attı. Geçtiğimiz 3 sene içerisinde birlikte büyüdüğümüzü, en az ona öğrettiklerim kadar ondan öğrendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Bir arkadaşım bir sohbetimizde şöyle demişti; "Bence en iyi kariyer iyi bir anne olabilmek". Bu hayatta yaptığım en özel, en kıymetli ve en iyi projem Ela'dır diye düşünerek can-ı gönülden katılıyorum arkadaşıma.

Kariyerimde zirvenin basamaklarını, Ela'nın doğumgünü partisi için hazırladığım Sütsüz, Yumurtasız, Buğday Unsuz pasta ile nasıl tırmandığım da bu yazımın konusu :)

Çekirdek aile kadromuz ile yapılan mini kutlama yemeğinin mönüsü elbette Ela için uygun olan yiyeceklerden oluşturuldu. Tavuklu pilav ve patates kızartması neredeyse her çocuğun favori yemek seçimi olsa da bizim masa da ancak yardımcı role uygun görüldüler. Başrolü ise elbette doğumgünü pastası kaptı!


Benim seçimim bu setten yana oldu
Günlerce nasıl yaparımı düşündükten sonra, son dönemde çok popüler hale gelen kat kat servis tabaklarına dizilmiş olan her birine ayrı mum dikilen cupcake (muffin) pastalar ilham kaynağım oldu.  Önce internetten süslü kağıt kaplama ile yapılmış temalı muffin standı seti satın aldım.
İnternet üzerinde birçok online satış yapılan sitede böyle setler ya da tekil süslü kağıt kaplama standlar bulmak mümkün. Özellikle yabancı siteler ürün çeşitliliği açısından oldukça geniş bir yelpaze sunuyor. Eşinin görevi gereği çoluk çocuk 3-4 sene İsveç'de yaşayan kuzenimin söylediği "İsveç'te çocuğunun doğumgünü için pastaneden gidip pasta alınmasını insanlar oldukça ayıp addediyor, herkes pastasını kendisi yapıyor" cümlesi kulaklarımda çınladı siteleri incelerken. Bu en can alıcı kısım tamamlandıktan sonra sıra o muffin kaplarını nasıl ve ne ile dolduracağıma karar vermeye geldi ki burada da imdadıma mısır ekmeği tarifim yetişti :)

Pasta denilince bir çocuğun aklına elbette tatlı, çikolata ve dolayısıyla kakao gelir. Öncelikle belirtmeliyim ki; Dikkat! Bazı bünyeler için kakao oldukça alerjen bir besin maddesi olabilir!
Dolayısıyla eğer çocuğunuzun kakaoya hassasiyeti varsa ya da bu konuda bir fikriniz yoksa takip edecek olan tarifi dikkate almayınız.

Muffin kaplarının bir kısmını mısır ekmeği bir kısmını da kakaolu kek ile doldurmaya karar verdim. Böylelikle hem renkli bir görüntü elde edecek hem de alternatifli bir pasta sunumu yapacaktım. Kafamda bazı malzemeleri bir araya getirerek kabaca bir tarif elde etmiştim, ancak internette araştırma yaparken karşıma çıkan şu blog ve tarif  için blog yazarına ne kadar teşekkür etsem azdır :) Her ne kadar birebir tarifin aynısını uygulamamış ve Ela'ya uyarlamış olsam da sonucun başarılı olduğunu söyleyebilirim. Buyrun bu da tarifin son hâli;

Malzemeler:

1/2 su bardağı pirinç unu
1,5 su bardağı üzüm pekmezi
4 yemek kaşığı kakao
1/2 çay kaşığı tuz
1 su bardağı su
1/4 su bardağı zeytinyağı

Yapılışı:

Tüm malzemeyi derin bir kap içerisinde hiç topak kalmayacak şekilde iyice karıştırın. Karışımı muffin kaplarına bölüştürün ve 175 derece fırında kürdanla kontrol ederek pişirin-yaklaşık 20 dakika sürüyor. 

Pastanın son hâli bence görülmeye değer, kendi pastasını üfleyip kendi pastasından yiyebilen Ela'nın heyecanı ve sevinci ise pahabiçilemez idi!


14 Eylül 2013 Cumartesi

Patlamış mı, Haşlanmış mı, Ekmeği mi? Bizce Hepsi!

Mısır sevmeyen çocuk var mıdır? Ben mısır sevmeyen bir çocuğu hiç görmemiş olmakla birlikte etrafımdaki çoğu yetişkinin de mısırı hangi formda olursa olsun aynı bir çocuk iştahı ve sevinciyle tükettiğini söyleyebilirim. Ela aşağıda açıklayacağım nedenlerden ötürü mısırla biraz geç tanışmak zorunda kaldı, ve yer yemez o da tüm çocuklar gibi bağımlısı oldu :)
Daha önceki yazılarımda Ela'nın buğday alerjisi olduğundan bahsetmiştim. Birçok insan bunu çölyak hastalığı ile benzetip karıştırıyor ancak ikisi birbirinden biraz farklı rahatsızlıklardır. Çölyak hastalığında; Glutensiz/Gluten Free denilen beslenme şekli çoğunlukla yeterli olabiliyor. Gluten; bitkisel bir protein olup raf ömrünü uzatıcı, kabartıcı ve nem tutucu özelliklere sahip olduğundan hazır gıdalarda sıklıkla kullanılıyor. Market ürünlerinin yaklaşık yüzde 80'inin gluten içerdiği düşünüldüğünde aslında glutensiz beslenmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yine de günümüzde neredeyse hemen hemen her büyük markette Glutensiz/Gluten Free reyonları ve bu reyonlarda çok çeşitli hazır gıda alternatifleri bulunabiliyor. 
Söz konusu buğday alerjisi olduğunda ise gluten ile birlikte buğday ve buğdayın bütün türevlerinden de itina ile uzak durmak gerekiyor. Buğday ve türevleri dediğimizde uzak durulması gereken başlıca besin maddelerini şöyle sıralayabiliriz; un (çavdar, yulaf, arpa, kepek, durum buğdayı), kahvaltılık tahıllar ve gevrekler, makarna, kuskus, erişte, şehriye, bulgur, irmik, ekmek çeşitleri, nişasta, hazır bisküvi ve krakerler, ev yapımı poğaça, börek ve çörekler... Liste ne yazık ki oldukça kabarık.
Biz, deneyip alerji açısından güvenli olduğundan emin olduktan sonra, Ela için uzunca bir süre pirinç unu kullandık. Pirinç unu kullanarak meyveli muhallebi (sütsüz, su ile) ve bir takım kek pişirme denemelerimiz oldu. Mahrum kalınan besinleri düşündüğünüzde bunlar çok da yeterli alternatifler değildi. Mısır ununun, buğday ununa karşı pirinç unundan daha iyi bir alternatif olması hep aklımızda olmasına rağmen, yüksek riskli bir alerjen besin olarak bilindiğinden, yaklaşık 2 yaşına kadar bu mısır unundan uzak durduk. Bu noktada dikkat; mısır alerjen bir besindir, buğday alerjisi olan çocukların bir kısmı mısıra karşı da alerji geliştirmiş olabilirler. Bu nedenle tüketiminin son derece dikkatle ve doktor tavsiyesi ile yapılması gerekebilir.
 
Kışın patlatıp, yazın da haşlayıp yediğimiz mısırın sağlık üzerinde de bir çok olumlu etkisinin olduğunu ve hatta Karadeniz yöresi insanlarının kanlı canlı ve enerjik yapılarının mısır tüketiminin fazla olmasından kaynaklandığını hep duymuşuzdur. Tam bir vitamin deposu olan mısır B1, B5, B3 ve C vitamini açısından zengin olmakla birlikte iyi bir lif ve magnezyum kaynağıdır.
 
Artık mısır bizim evimizde de hem Ela hem de bizler için hayat kurtarıcı ve leziz, üstelik de sağlıklı bir besin kaynağı halinde çok farklı formlarda tüketiliyor. Patlamış ve haşlanmış mısır ile abur cubur yiyecek kontenjanımıza hem lezzetli hem de sağlıklı alternatifler eklemiş olduk. En iyi buluşumuz ise teflon tavada mısır ekmeği oldu :) Aşağıda tarifini bulabileceğiniz mısır ekmeğini Ela'nın ekmek, poğaça, tuzlu çörek ihtiyacı için farklı form ve şekillerde pişirip kullanıyoruz. Maaile beğenerek yiyoruz dersem ne kadar leziz olduğunu anlatmış olurum sanırım.
 
Malzemeler: -bu tarif inek sütü ve buğday alerjisi gözönüne alınarak oluşturulmuştur- 
2 su bardağı mısır unu (bize en doğalı ve hasını Rize'den getiren Beyhan Teyzemize bin teşekkür)
3 su bardağı su
1/2 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı üzüm pekmezi
2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
Hazırlanışı:
Tüm malzemeler derin bir kapta karıştırılıp kekten biraz daha akışkan bir sıvı karışım elde edilir. Altını yağladığınız borcama dökerek fırında veya yağ döktüğünüz teflon tavada altını üstünü çevirerek pişirilir. Kapağı açık ve ağır ateşte pişirilmelidir.
 
Tavada pişirilen bizce çok daha lezzetli oluyor! Mısır unu ile yaptığım tavuk köftesinin reklamını da şimdi buradan yapıp, ilerleyen günlerdeki yazılarımda bu tarifi de paylaşacağımı bildiririm.

3 Eylül 2013 Salı

Evdeki Tehlike

Annelik fazla tedbirli olmayı fazla tedbirli olmak ise hafif paranoyalı bir delilik halini beraberinde getiriyor sanki.. Oyun parkına gidildiğinde; kaydırak güvenli mi, salıncak sağlam mı, restoranda; aman o sandalyeden düşmesin, sokakta; ayağı takılmasın, araba yoluna kaçmasın diye diye içsel bir dürtüyle kartal gözleri ve keskin kulakları ile radarları her daim açık şekilde gezen kaç anneyiz desem epey bir yandaş toplarım diye düşünüyorum J
Benim için bu tedbir durumunun bir de alerji bacağı var ki, işte o zaman annelik paranoya seviyem Nirvana’ya ulaşıyor!

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, Ela’nın alerjik hassasiyeti; ilgili besin maddesinin değil kendisi, sadece bulaşığı ile teması halinde dahi alerjik atak geçirtebilecek seviyede. Hal böyle olunca, onun temas ettiği ya da ona temas eden canlı ve cansız herşey bizim gözümüzde potansiyel bir tehlike unsuru haline geliyor. Böyle düşünüldüğünde, Ela’nın ve dolayısıyla bizlerin yaşantısı çok zor ve ciddi anlamda kısıtlanmış olmalı gibi gözüküyor. Ancak, aldığımız ve hayatımızda artık bir rutin haline gelmiş önlemler dizisi ile yaşamak o kadar da zor ve sıkıntılı değil.
 
Bir evin içerisi düşünüldüğünde, en çok özen gösterilmesi gereken yaşam alanı bence mutfaktır. Besin maddelerinin yuvası mutfak olunca zaten bu kaçınılmaz bir durum oluyor. Hemen hemen her çocuğun kendine ait cicili bicili tabak, bardak ve çatal kaşık seti vardır. Besin alerjisi olan bir çocuğun ise mutlaka -yalnızca kendisinin kullandığı- bir yemek seti, bardağı, hatta tencere ve tavasıyla pişirme seti olmalıdır. Bu gereçler için; eğer elde yıkanacaksa ayrı bir sünger kullanılması ya da bulaşık makinesinde yüksek ısıda yıkanması besin bulaşması riskini ortadan kaldıracaktır. Bilindiği üzere bazı besin maddeleri, örneğin yumurta, piştikten sonra oldukça zor temizlenen bir gıdadır. Bu nedenle, daha önce omlet pişirilmiş bir tavada yumurta alerjisi olan bir çocuk için yemek hazırlamak oldukça riskli bir hareket olabilir. Bu gibi ihtimalleri ortadan kaldırmanın en güvenli yolu ise bizim yaptığımız gibi ayrı mutfak gereçleri kullanmaktan geçiyor.

Mutfaktaki riskler ne yazık ki sadece kullanılan gereçlerle sınırlı değil.. Yemek yaparken elim kirli bir şekilde tutmuş olabilirim diye düşünerek dolap kulplarını, buzdolabı kapağını, bulaşık makinesi ve fırın kulplarını, yemek masasını ve tezgahı mutfaktaki işim bittikten sonra her seferinde ıslak mendil ile dezenfekte ediyorum. Ela’nın fiziksel gelişiminin ona sağladığı erişim kolaylığı kadar, yaşı gereği oynamaya başladığı taklit oyunlarının da (temizlik yapmak, ütü yapmak, yemek yapmak ki tüm bunlar içerisinde favorisidir) bu paranoyamda rolü var.

Sadece mutfak ile sınırlı kalmayarak evin hiçbir yerinde alerjen besinleri erişilebilecek şekilde ortada bırakmıyoruz. Kontrolsüz döküntü, saçıntıya karşı asla yatak odalarımızda yemek yemiyoruz. Yemek esnasında ve sonrasında el-ağız temizliği yapmadan Ela’yı öpüp koklamıyor, onun eşyalarına ve oyuncaklarına temas etmiyoruz. Sofrada kırıntıları kontrol altında tutuyor, yere dökülmesine engel oluyoruz. Aslına bakarsanız besin alerjisi bizleri olduğumuzdan da titiz ve düzenli yaptı.
 
Çocuğun yaşının bizde olduğu gibi küçük olduğu hallerde, kendi özel durumunu anlayabilmesini ve kendi kendini tehlikelerden korumasını beklemek mümkün değil. Dolayısıyla da tüm bu önlemleri ev halkının benimseyip uygulamaya geçirmesi harika, ancak yeterli değil! Ev içerisinde oluşturduğunuz koruma zincirinin tamamlanabilmesi için, evinize sık gidip gelen akraba ve arkadaşlarınıza da kısa ve net bir bilgilendirme yapmalı ve onlardan da bu önlemleri yerine getirmelerini beklemelisiniz. İçlerinde durumu sizin kadar ciddiye almayanlar ya da önlemlerinizi aşırı bulanlar olabilir. Yine de yılmayın. Çünkü yaşamadan ciddiyetinin anlaşılması zor bir durum ile başediyorsunuz. Tavsiyem, tedbiri de kontrolü de asla elden bırakmayın ve büyüklerimizin deyimi ile “eşşeğinizi hep sağlam kazığa bağlayın”.

30 Ağustos 2013 Cuma

Yaşasın Badem Sütü!

İnek Sütü alerjisi çocuklar arasında en yaygın olan, daha doğrusu en çok duyulan besin alerjisi türüdür. Aslında inek sütü deyip hafife almamak gerekir çünkü bu maddeye alerjik olmanız halinde uzak durmanız gereken besinlerin listesi bir hayli kabarıktır; süt, peynir, yoğurt, ayran, dondurma, tereyağı, sütlü tatlılar, bilumum ev yapımı veya hazır poğaça, börek, çörek, kek, vb... Hatta market reyonlarından abur cubur raflarına dizilen çikolata, gofret, cips, kraker gibi ürünlerin etiketlerini incelediğinizde, içindekiler bölümünde; peynir altı suyu, laktoz, süt tozu gibi ifadeler yer alıyorsa bu ürünlerden de itina ile uzak durmanız gerekecektir. İşi daha da ileri boyuta taşıyarak bazı inek sütü alerjisi olan çocukların dana etine karşı da hassasiyet göstererek alerjik olduklarını söyleyebilirim ve Ela da ne yazık ki bu gruba dahil.
Bu gibi durumlarda beslenme alternatifi olarak çocuklara keçi sütü, peyniri ve eti önerilmekte olup bu gibi ürünler artık birçok markette rahatlıkla bulunabiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; çapraz reaksiyon riskinin var olup olmadığı. Çapraz reaksiyon; yapı bakımından birbirine benzeyen bazı besin maddelerine karşı, bağışıklık sisteminin verdiği benzer reaksiyondur. Dana eti, keçi eti, kuzu eti birbirleriyle protein yapıları nedeniyle benzeşiyor oldukları için biz bu sevimli hayvanların hiçbirinin etinden, sütünden ve yününden faydalanamaz haldeyiz :)
Süt ve süt ürünlerinden sağlayamadığımız kalsiyum ve protein açığımızı kapatabilmek için 6 aylıktan beri doktor tavsiyesi ile meşhur Neocate mamayı kullanıyoruz. Bu mamayı kutusunda tarif edildiği üzere formül süt şeklinde hazırlayıp kullanabileceğiniz gibi çocuğun yediği sebze ve meyve pürelerine veya çorbalarına da karıştırabiliyorsunuz. Bu toz mamanın gerek kokusu gerekse tadı bence berbat olduğu için, direk suyla karıştırıp vermek yerine yiyeceklere karıştırmanızı tavsiye ederim. Doktorunuzun reçete ettiği ölçü ve sürede bu gıda takviyesini kullanmanıza gerek olursa, rapor çıkartmanız takdirinde çocuk 1 yaşına gelene kadar devlet mamanın ücretini karşılıyor. 
Neocate'i çaktırmadan yemeğine katmak da, türlü sofra numaraları çekmek de kesinlikle bebekliklerinde çok daha kolay, zira zamane çocuğu kanmıyor :) Bebekliğinde sütün varlığından, ne olduğundan bile haberi olmayan Ela bu sene serpilip akıllandıkça gerek kuzeni içerken gördüğünden gerekse televizyonda "çok taze süüüüüt" diye şarkı söyleyen ineklere hayran olduğundan ille süt içeceğim diye tutturdu. Yerine koyduğum taze sıkılmış portakal suyu gibi alternatifler de renk uyuşmazlığından sınıfta kalınca iş başa düştü. Soya sütü çapraz reaksiyon riskine takıldı, pirinç sütü hiçbir besin değeri içermedi derken nihayetinde badem sütünde karar kıldım. Eğer çocuğunuzun bademe de alerjisi var ise (ki badem en az fıstık ve ceviz kadar alerjendir) yazının buradan sonrasını dikkate almayın. 
Bu saydığım çeşit çeşit sütlerin tümü ithal ürün satan bazı marketlerde bulunuyor. Ancak ben ev yapımı olan en makbulüdür mantığı ile araştırma yapıp deneme-yanılma yöntemi ile kendi sütümüzü elde ettim. Tarifini aşağıda vereceğim badem sütünün lezzeti Ela'ya hiç cazip gelmese de benim gibi sütü hiç sevmeyen ve içmeyen biri için güzel. Bununla birlikte badem sütü gerçek bir kalsiyum deposu. 1 bardak badem sütünün günlük kalsiyum ihtiyacının yüzde 30’unu karşıladığı söyleniyor. Badem E vitamini yönünden de zengin olduğu için, 1 bardak badem sütü günlük ihtiyaç duyulan E vitamininin yüzde 125’ini karşılarken bu oran inek sütünde yüzde 50'de kalıyor. 
Badem sütü, inek sütüne eş değer görüntüsü ve rengi ile Ela'nın, inek sütüne yakın besin değeri ve kolay yapımı ile de benim kalbimde taht kurdu. Lezzeti Ela'yı cezbetmemiş olsa da "ben de süt içeceğim" dediğinde badem sütünü çıkarıp gönül rahatlığı ile önüne koyabilmek pahabiçilemez!

Gelelim nasıl yapıldığına; 1 su bardağı çiğ badem (kavrulmamış ve tuzsuz) geceden suya konulur. Sabah bir mikser içerisine -kabukları soyulmadan- süzülen bademler ve 2 bardak su eklenir. İyice karıştırılır. Oluşan badem sütü süzgeçten geçirilerek tortusundan ayrıştırılır ve kullanıma hazır hale gelir. Bu şekli ile kapalı bir sürahi ya da kavanozda buzdolabında 3 güne kadar saklayabilirsiniz. Geriye kalan badem tortusunu atmamanızı ve dondurucuda saklamanızı şiddetle tavsiye ederim. Bu badem tortusu/unu ileride çocuğunuz için kek veya kurabiye yapımında kullanılabilir. Nasıl olduğunu ise takip eden yazılarımda anlatacağım.


Elde ettiğiniz badem sütü ile birlikte yaratıcılığınızı da kullanarak artık çocuğunuza sütlü tatlılar, dondurma, çikolata hatta bazı vegan sitelerinde bulabileceğiniz tarifler ile mayalayarak yoğurt ve peynir bile yapabilirsiniz. Yaşasın badem sütü! :)