Parkta, sokakta karşılaştığınız sevimli bir çocuğa ikram ettiğiniz gofret ya da bir yakınınızın evine giderken küçük ev sahibine götürdüğünüz şekerlemeler aslında onlar için büyük bir tehlike yaratabilir. Anneye danışılmadan çocuklara yapılan bu gibi minik ikramların, eğer yemek saati öncesi ise, anneler tarafından hoş karşılanmadığı bir gerçektir. Esas dikkatinizi çekmek istediğim nokta ise, bu gibi ikramların çocuk üzerinde hayati tehlike yaratma riski olduğudur. Nasıl mı? Besin Alerjisi sayesinde…
İnsanoğlu doğumundan itibaren sürekli olarak yeni durumlara adapte olur ve öğrenir. Yaşamın sürdürülmesi için gerekli olan beslenme dahi öğrenilen bir faaliyettir. Annelerin beslenmeyi öğretme süreci bebeğin anne sütü ile tanıştırılmasından başlar ve katı gıdalara geçiş ile zor ve çetrefilli bir yola girer. Bu dönemlerinde çoğu bebek, yeni ve muhtemelen çok besleyici bir gıdayı ısrarla reddedebilir ve hatta olmadık yerlere püskürtüp savurabilir.
Tam da bu noktada "gel sen ne çektiğimi bir de bana sor" diye mırıldanan anneler; eğer besin alerjisi ile tanışmadıysanız ve hatta ilk defa duyuyorsanız hala kendinizi çok şanslı sayabilirsiniz!
Bebeklik dönemi besin alerjisi diye de adlandırılan durum, vücudun belli besinler içerisindeki birtakım enzimlere karşı tölorans gösterememesi neticesinde ortaya çıkan hafif, orta ya da şiddetli reaksiyondur. Dünya ortalamasına bakıldığı zaman, bu reaksiyonlar en sık inek sütü, yumurta, buğday, deniz mahsulleri ve kuruyemişler gibi besinlere karşı gelişmekte olup bu besinlere karşı alerjisi var olan çocukların alerjileri de büyük çoğunlukla 3 yaş civarında vücudun bağışıklık kazanması ile kendiliğinden geçmektedir. Deniz mahsullerine ve kuruyemişlere karşı olan alerjilerin ise ömür boyu devam etmesi ihtimali bulunmaktadır. Ülkemizde de besin alerjisi vakaları günden güne artmakta ancak ne yazık ki bireylerin bu konudaki bilinç ve farkındalığı aynı oranda ve hızda artış göstermemektedir.
Günümüzde bebeği besin alerjisine maruz olan pek çok anne var ve ben de onlardan biriyim. Biz besin alerjisi kavramı ile ilk defa Ela 4 aylıkken kilo alımı azalmış, neredeyse durma noktasına gelmişken tanıştık. Sonrasında kan ve deri tahlilleri, anne sütünden geçmesi muhtemel alerjenlere karşı bana verilen oldukça katı inek sütü ve yumurta diyetleri hayatımıza girdi. Yapılan bir dolu tetkik ve muayeneler neticesinde doktorları Ela’nın herhangi bir besine karşı alerjisi olmadığına kanaat getirdi. Burada yeni annelere önemli bir not; 1 yaşından önce yapılan alerji testleri maalesef çok doğru sonuçlar veremeyebilir ve yanıltıcı olabilir. Bu nedenle katı gıdalara geçiş sürecinde bebeğe ilk defa yedirilecek olan her gıda çok ama çok az miktarda -1 çay kaşığı gibi- verilmeli ve sonrasında bebek gözlemlenmelidir.
Biz alerji testlerinin yanıltıcı olabileceğini ne yazık ki kötü bir tecrübe yaşayarak öğrendik. Ela’nın hazır sütlü pirinçli mamadan 2 tatlı kaşığı yedikten sonra nefes alamaz hale gelmesi, sonrasında onu hastaneye kaldırmamız ve kendisine ‘inek sütü alerjisi’ teşhisi konulması toplamda yarım saat sürdü. Annelere ikinci önemli not; besin alerjisi reaksiyonu çok değişik şekillerde ve çok hızlı gelişebiliyor, örneğin; kusma, ishal, döküntü, boğazda hırıltı ve solunum yollarında tıkanma gibi. Solunum yolu ile ilgili bir reaksiyon ile karşılaşılırsa hiç vakit kaybetmeden hastaneye gidilmesi gerekiyor. Çocukta şiddetli reaksiyon görülmesi durumunda aileye sürekli yanlarında taşımaları için oto enjektörlü adrenalin iğnesi reçete edilebiliyor. Benzer hastaneye kaldırılma senaryosunu, içerisine irmik katarak hazırladığım sebze püresi ile tekrar yaşayınca Ela’nın alerji teşhisi ‘çoklu besin alerjisi’ne terfi etti. Bugün geldiğimiz noktada Ela 2,5 yaşında ve 5,5 aylıktan beri; inek sütü, buğday, yumurta, fındık, fıstık ve cevize hatta bu gıdaların türevlerine ve içlerinde bulundukları diğer tüm gıdalara karşı alerjisi var.


İlk başlarda 'Eyvah! Bu çocuk ne yiyecek? Nasıl beslenip büyüyecek?' korkumuz ve aklımıza gelen her gıda için ‘Acaba buna karşı da alerjisi var mıdır?’ endişelerimiz oldukça fazla hatta paranoyaklık seviyesindeydi. Çoklu besin alerjisi tüm aile üyeleri için koskoca bir bilinmez iken geçtiğimiz zaman içerisinde biz alerji ile alerji de bizimle yaşamayı öğrendi diyebiliriz. Ela’yı neredeyse ana besin kaynaklarının tümünden (özellikle hayvansal protein) uzak tutup, hem de fiziksel gelişimini olumsuz etkilemeden nasıl sağlıklı besleyebileceğimizi tam anlamıyla yaşayarak öğrendik.
Besin alerjisi ile yaşam sürdürmek hem çocuklar hem de ebeveynler için oldukça zor bir süreç, ancak imkânsız değil. Benim bu süreçte Ela için bulduğum yeme-içme çözümlerini tarifleri ile yayınlayacağım.
Annelere üçüncü ve son önemli not; çocuğunuza konulan besin alerjisi teşhisi kulağa ne kadar can sıkıcı gelse de moral, motivasyon ve yaratıcılığınızdan asla ödün vermeyin. Bu zorlu ve kısıtlayıcı sürecin bebeğinizin beslenme alışkanlıkları için bazı faydalı yönleri de olabileceğine ve en önemlisi ne kadar süreceğini hiç bilemediğimiz ama nihayetinde sona erecek olan bir dönem olduğuna inancınızı kaybetmeyin. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, var olan endişelerime rağmen Ela neredeyse tüm kontrollerinde boy ve kilo grafiğinde genelde ortalamanın üzerinde seyretti. Normalden biraz daha fazla çaba sarf ederek besin alerjisi olan miniklerin beğenisine sunabileceğimiz farklı alternatiflerle sağlıklı ve de keyifli olmamaları için hiçbir neden yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder